Yaklaşık yüz yıl önce Sovyetler’de takvimi değiştirip hafta sonunu kaldırmışlar. Haftayı beş güne indirdikten sonra her işçiye haftanın bir günü izin verilmiş.1 Fakat bu bütün işçilerin aynı anda tatil yaptığı bir gün değil; işçiler rotasyonla tatil yapmaya başlamışlar. İşçilerin hangi günlerde tatil yapacağı kendilerine atanan bir renk koduna bağlıymış. Yöneticiler evli çiftlere aynı kodu vermeye çalışsa da bu her zaman mümkün olmuyormuş. Söz konusu uygulamaya işçilerin itirazları sonrasında bir ortak tatil günü belirlenmiş. Öte yandan haftanın tekrar yedi gün olduğu takvime ancak 1940 yılında geri dönülmüş.
Türkiye’de de iki yıl önce hafta tatiline esneklik getiren bir düzenleme söz konusuydu. Hafta tatili kaldırılmadı ancak işverenlerin pazar günleri çalışma yapabilmek için belediyeden izin alma ve harç ödeme zorunlulukları ortadan kaldırıldı. Hafta sonları işçi çalıştırmanın bu şekilde kolaylaşmasının esnekliği artıracağı öngörülüyordu. 2
Peki biz ofissizler için hafta tatili ne anlam ifade ediyor? Hafta tatilinin toplum çapında aynı güne denk gelebilmesi esasen toplumsal ilişkilerin sürdürülebilmesi için de elzem. Sovyetlerdeki işçiler, ailelerini görebilmek için hafta tatilinin farklı günlere bölüşülmesine itiraz etmiş. Şimdilerde ise hafta sonu çalışmanın normalleştiği büyük bir hizmet sektörü söz konusu. Biz de ofissizler için hafta tatilinin bir anlamı olup olmadığını merak ettik, aramızdaki arkadaşlarımıza şu soruyu sorduk: Hafta tatili yapabiliyor musunuz? Cevabınız evetse (ki lütfen öyle olsun), o günü nasıl geçiriyorsunuz? Arkadaşlarınızı görebiliyor musunuz?
Ali Kemal: Freelance çalışmaya başladığımdan beri hafta sonu ile hafta içi çoğunlukla iç içe geçmiş durumda. Hafta sonumu korumayı başardığım zamanlar oldu, ancak işlerin yoğunlaşmasıyla mesai yedi güne yayılıyor ve beş güne dönmek için tekrar bir çaba harcamam gerekiyor. Aynı durum gündüz ve akşam arasında da var. Çalışma saatlerimin olmaması çoğu zaman her saatte çalışıyor olmama denk geldi. Buna bitmeyen işler de eklenince hayatımda azalıp artan ama hiç geçmeyen bir gerginlik belirdi. Artık iş dışında bir şey yapmak istediğimde hep bitirilmesi gereken bir iş olduğunu hissetmeye başladım. İşlerim azalsa bile biriyle görüşmek, dışarı çıkmak, sevdiğim bir konuyla ilgilenmek beni germeye başladı. Yalnız çalışmıyor olsaydım iş arkadaşlarımla dertleşip bu kadar çalışmanın insani olmadığına ikna olabilirdim belki. Bu konuda beni en çok rahatlatan, benim gibi ofissiz çalışanlarla tanışmak oldu. Başkalarının da bitiremeyeceği kadar çok işinin olduğunu görmek ve hepimizin çok işi varken oturup havadan sudan sohbet etmek bana oldukça iyi geldi.
Goncagül: Freelance çalışma biçimi genel olarak bu sistemin kurulmasında parmağı olan insanların yabancı olduğu bir çalışma biçimi. Ama işveren tarafında, ucuz iş gücü ve bazı sorumluluklardan kaçmak olarak avantajlı görünüyor. Uzun süredir freelance çalışan biri olarak net bir şekilde tatil ve iş günü ayrımım olduğunu söyleyemem. Hafta sonundan ziyade gece 12’de iş yaptığım müşterinin telefondan beni arayarak bir şeyler sormasına ya da bir şeyler istemesine de zaman zaman şahit olabiliyorum. Tekerrür etmeyen olaylarda bunu normal karşılamaya çalışıyorum, acil bir şey çıkmıştır, önemli bir konudur gibi düşünerek. Ama bu davranış alışkanlık biçimine dönüşebiliyor ve müşteri istediği saatte arayarak bir şeyler talep etme hakkını kendinde görüyor. Bu da hafta sonu değil gün içinde bile çalışma ve dinlenme saatlerinin karışmasına sebep oluyor.
Hafta sonu ya da resmi tatil günleri özelinde konuşmak gerekirse o tür ayrımlar da 9-5 çalışma sistemine göre çok keskin değil. Birçok zaman tatili tatil gibi yaşamıyorum, içinde bir miktar çalışma oluyor. Bunun bir sebebi de çalışma günlerimin de bu şekilde olması. Bir freelance çalışan olarak ne çalışma günüm ne de tatil günüm net diyebilirim.
Ferhan: Tamamen freelance olarak çalıştığım dönemde beklenenin aksine arkadaşlarımı asla göremiyordum. Spontane planlar asla yapamıyordum. Genellikle gece çalıştığımdan ve belirli günleri hafta tatili ilan etmediğimden (yani haftanın yedi günü de çalışma ihtimalim olduğundan), işlerimi öğlen dışarı çıkabilecek gibi ayarlayabilmem için bir hafta öncesinden haberdar olmak istiyordum olası planlardan. Bu da yakın arkadaşlarımla sık görüşebilmemi, sosyalleşebileceğim alanlara spontane bir kararla çıkabilmemi engelliyordu. Daha sonra müsait oldukça freelance işler almaya devam etmekle birlikte bir firmaya evden düzenli olarak çalışmaya başladım. Artık erken kalkmam, işleri hafta içi teslim etmem gerekiyor. Bu da çalışma saatlerimi ve günlerimi alışılmış mesai düzenine uydurmamı zorunlu kılıyor. Ama iyi ki öyle oluyor açıkçası. Çoğu arkadaşım hâlâ ofisli işlerde çalışıyor, karmaşık bir planlama sürecine girmeden hafta sonu Taksim’de arkadaşlarımın önünü kesebilmek, hatta (acil bir iş çıkmadığı sürece) hafta içi akşam sinemaya gidebilmek artık o kadar da stresli kararlar değil benim için. Bunları ben de yadırgayarak yazıyorum açıkçası çünkü freelance çalışmak arkadaşlarla daha çok görüşebilmek, istediğin zaman istediğini yapabilmek falan gibi hayal ediliyor. Halbuki freelance çalışmanın sunduğu/dayattığı esneklik, hâkim çalışma düzeni içerisindeki insanlardan fiziksel olarak uzaklaşmanızı kolaylaştırabiliyor. Evet, onlar çalışırken siz uyuyorsunuz belki ama onlar dinlenirken de siz çalışıyorsunuz. Bazen deniz kıyısında çay içerken çalışabilme ihtimali kendi başına pek bir şey ifade etmiyor.
Yasin: Yaklaşık 10 ay kadar önce yeniden freelance çalışmaya başladım ama daha önce de farklı dönemlerde birçok kez bu çalışma biçimini tecrübe etmiş birisiyim. Öncelikle freelance çalışma denilince en çok yanlış anlaşılan konulardan birisi rahat veya stressiz olduğunun düşünülmesi. Freelance çalışma her ne kadar özgürlüğe bir çağrı olsa da günümüz ekosisteminde ve içinde yaşadığımız ekonomik düzende kuralları doğru belirleyemezseniz aslında beklenen rahatlığı vermediği gibi zamansız bir çalışma düzeni yüzünden freelancerları yalnızlığa da itiyor.
Ben bütün bu sürede edindiğim tecrübelerle daha doğru ve verimli bir freelance çalışma biçiminin gerekliliklerini birkaç maddede sıralayabiliyorum artık. Bunlardan belki de en önemlisi sabahları erken kalkmak ve çalışmaya mümkün olduğunca erken saatlerde başlamak. Benim için ikinci kural çalışma saatlerinin özel bir durum olmadığı sürece düzenli olması, işe her gün aynı saatte başlayıp aynı saatte bitirmek. Bunu söylediğimde genellikle “o zaman neden freelancer olarak çalışalım?” sorusuyla karşılaşıyorum. Aslında bana göre basit bir cevabı var bu sorunun. Freelance çalıştığınızda saatleri çalıştığınız kurum değil siz belirlersiniz ve bu, gün içinde kaç saat çalışmak istediğinizi de sizin belirleyeceğiniz anlamına geliyor. Ara vermek isterseniz hesap vermeniz gereken kimse olmaz, bugün deniz kenarında bir sahilde dalgaların ve rüzgarın sesini duyarak çalışabilirsiniz, eğer isterseniz ertesi gün şehrin boğazı gören bir kafesinde martı sesleri çalan müziğe eşlik edebilir. Böyle söyleyince güzel geliyor ancak bunlar sadece kuralları olan bir freelance çalışma biçimiyle mümkün olabiliyor. Üçüncü kural sabit müşteriler bulmak ve mümkün olduğu sürece sadece bu müşterilerle çalışmak. Burada ekonominizi iyi ayarlayabiliyor olmanız ve potansiyel müşterilerinizle de diyaloğunuzu sürdürüyor olmanız önemli bir ayrıntı. Dördüncü kural kendinize zaman ayırmanız. Freelance çalışanlar için olması gereken en kolay iş bu gibi görünüyor ancak aslında belki de yapmakta en çok zorlandığımız konu bu. Her insanın çalışmaya ihtiyacı olduğu gibi tatil yapmaya ve dinlenmeye de ihtiyacı olduğu bir gerçek. Freelance çalışırken kuralları doğru belirleyemezseniz ya da çevresel faktörler sizi kuralsız bir çalışma biçimine iterse, bir süre sonra tatil kelimesinin anlamını unutabilirsiniz. Bu zamanla çalışmalarınızın daha verimsiz olmasına ve sonunda burn-out yaşamanıza sebep olacaktır. Beşinci ve son kural çevre edinmek. Eğer bir freelance çalışansanız iyi bir çevreniz olmalı. Sosyal medya ve seminerler içinde bulunduğunuz sektörden yeni insanlarla tanışmak için en kolay yol. Ancak sadece kendi sektörünüzden insanlarla tanışmak yeterli değil. Yaptığınız işten bağımsız bile olsa sürekli olarak yeni insanlar tanımalı ve diyaloğunuzu sürdürmelisiniz.
Bu beş kural benim freelance çalışma hayatıma yön veriyor. Çünkü kuralsız çalışmanın en büyük sorunlarından birisi, herkes çalışıyorken sizin boş vaktinizin olması ve herkes eğleniyorken sizin çalışmak zorunda olmanız muhtemelen. Bu durum bir süre sonra arkadaşlarınızla görüşmelerinizin azalmasına sebep olacak ve sizi istemsiz bir yalnızlığa itecek önemli bir problem. Aynı durum bir süre sonra çalışma veriminizin düşmesine bağlı olarak ekonomik sorunlar yaşamanıza da sebep olacaktır. Bu yüzden freelancer olarak çalışmayı düşünen herkese önerim, kendi kurallarınız olsun ve mümkün olduğu kadar bu kurallara uymaya çalışın. Bunu başardığınızda umuyorum ki özgür çalışma ruhunu da anlamış olacaksınız.
Oya: Aynı kentte kısa mesafelerde (hatta bazen yürünebilecek denli kısa mesafelerde) yaşadığım arkadaşlarımı, aile dostlarımı görmez olmuştum çünkü herkesin mesaisi bittiğinde benim mesaim devam ediyordu ya da başlayalı çok zaman geçmemiş oluyordu; işi bırakıp arkadaşlarımla buluşmaya gidersem içim hiç rahat etmiyordu, gitmemek en iyi seçenek gibiydi. Gececil çalışmanın dezavantajlarından birini yaşadığımı düşündüm uzun süre ama sonrasında fark ettim ki başımda bir patron olmasa da ruh ve beden sağlığımın sınırlarına varıncaya dek çalışabiliyorum ya da tam aksi, çalışmayı olabildiğince erteleyip hem arkadaşlarımla görüşemiyor hem de atalete kapılıyordum. Arkadaşlarımla görüşemeyince beni çalışmaktan alıkoyan ya da çalışmaya motive eden hiçbir şey de kalmıyordu. Frilens çalışmak her zaman bilinçli olarak tercih ettiğimiz bir şey olmuyor, koşulların dayatmasıyla da frilens çalışmak zorunda kalabiliyoruz. Hepimiz zamanı, iş planımızı yönetmeye çalışıyoruz, kimimiz çuvallıyoruz. Bir daha iş gelmeyecek kaygısıyla fazla fazla işler alabiliyor, hafta tatili şöyle dursun, uykularımızı olabildiğince kısaltıp her gün rutin bir şekilde işin başına dönebiliyoruz. Uykularımızı iş yükü için değil, arkadaşlarımızla geçireceğimiz vakitler için kısaltabileceğimizi yavaş yavaş öğreniyorum. Yaşamımız çalışmaktan ibaret değil, birlikte geçirebileceğimiz günler mücadeleyle kazanıldı, hafta sonlarımızı dostlarımızla geçirmekte hiçbir beis yok.