Dinlenme Düşü

The Harvesters, Pieter Bruegel

Freelance çalışanlar olarak dinlenebiliyor muyuz, tatil yapabiliyor muyuz gibi soruların cevaplarını aradığımız etkinliğimizi 16 Mayıs’ta düzenlemiştik. Tam da dokuz günlük tatili bazılarımız hiç çalışmayıp vicdan azabı içinde geçirmişken, bazılarımıza ise tatil hiç uğramamışken etkinliğe katılan Müge Karahan aşağıdaki yazıyı hazırladı. İyi okumalar.

Ofissizler Freelance Dinlenebiliyor myuuz etkinliği afişi

Aylar aylar önce meslek dayanışma ağlarından birinin düzenlendiği bir Twitter anketinde şu soruluyordu: “Mutsuz çalışmak mı? Mutlu işsizlik mi?” O popüler kültürün diline pelesenk edilmiş mısrayı evirip çevirip şöyle cevap veresi geliyor insanın: Peki mutlu çalışmaya var mısın?

Anketi gördüğümde tam zamanlı bir ofis çalışanıydım ve doğrusu cevap verememiştim. Mutsuz çalışan olup işsizliği de göze alamadığım, işi bırakırsam mutlu olacağımı hayal edemediğim günlerdi. “Mutlu çalışma”nın formülünü bulamadığım gibi mutlu işsizliğinkini de şimdilik bulamadım sanırım. Bu elbette şahsi koşullar ve tercihlerle doğrudan ilişkili. Yani kimin ofis çalışanıyken mutlu olduğu kimin işsizken aradığı mutluluğu bulduğu elbette koşullarla, kişilik özellikleriyle ve yaşam tercihleriyle büyük ölçüde alakalı. Ancak genel tabloya bakınca da bütün serzeniş ve yakarışlara rağmen çoğu beyaz yakalının işsizliği göze alabildiği söylenemez. (Elbette koşulları bir nebze uygun olanları ya da bir süre idare edebilecek olanları kastediyorum bunu söylerken.) Peki bunun nedenleri ne olabilir? Bir süredir sık karşımıza çıkmaya başlayan “konfor alanı” sözüyle kısmen açıklanabilir. Zannediyorum düzenli maaşın, ofis çalışanı olmanın getirdiği rahatlık, güvence, statü, ekonomik imkanlar vb şeyleri içine alıyor bu konfor alanı denilen.

İkinci ve daha korkutucu/üzücü bir neden, “bir işte çalışmak” dışında başka meşguliyet bulamayışımız olabilir. Bunca ağır çalışma koşulundan ve hayatta kalma gailesinden sonra meşgale diye akla tek gelenin “para kazanmak/çalışmak” olması belki de beklendik bir şeydir. Hangi işle meşgulsünüz/iştigal ediyorsunuz sorusu bunca yıl boşuna sorulmadı. Bizi, bütün zamanımızı her şeyimizi işgal edecek bir meşguliyet bildik çalışmayı. Dolayısıyla meseleyi sadece ekonomik nedenlere bağlamak yeterli olmuyor. Bu kadar çok çalışmamıza, dinlenemeyişimize, hep belli biçimlerde tatil yapmamıza neden olan şeylerin altında biraz da bu ahlaki baskının etkilerini aramak lazım.

Aslında işin bu ahlaki yanına tekrar ve daha fazla kafa yormama neden olan şimdilerde freelance çalışan biri olarak kendim gibi ofissiz çalışanlarla birlikte “dinlenme alışkanlıkları/imkanları” üzerine yaptığımız sohbetti. Dinlenmeyi konuşmak için bir araya geldiğimiz bu toplaşma sırasında dinlenmekten ziyade çalışmaktan bahsettiğimi fark edince bu konuyu bilmem kaçıncı kez masaya yatırıp muhasebeye giriştim. Neden bu kadar çalışıyoruz, neden çalışmazsak ya da daha az çalışırsak mutlu olamayacağımızı düşünüyoruz, neden bunun yollarını aramıyoruz; “freelance çalışmak”, zamanımızı (bir noktaya kadar da olsa) kendimizin örgütleyebilmesine imkan tanımasına rağmen neden istediğimiz gibi dinlenemiyoruz? Neden boş zamanlarımızı hep dolu geçirmek zorundayız. “Boş zamanlarınızı nasıl ‘değer’lendirirsiniz?” sorusu ilkokuldan beri yakamızdan neden düşmedi?

The Harvesters, Pieter Bruegel
The Harvesters – Peter Bruegel

Kendi adıma söyleyecek olursam bunun güvencesizlikle olduğu kadar statüye ya da belli imkanlara sahip olamamakla da ilgisi var. Çalışmanın aklımdan/aklımızdan çıkmayışı, freelance çalışmanın (her ne kadar bugün tercihen ya da mecburen çok yaygınlaşmış ve kendini biraz daha ispatlamış olsa da) eksik ya da yetersiz görülmesiyle, belki halen “işten” sayılmamasıyla da ilgili. İşimi, nerede çalıştığımı soran konu komşuya, berbere bakkala bir tür suçluluk ve başarısızlık hissiyle evden çalıştığımı söylediğimde aldığım en iyi niyetli cevaplar “O da güzel”, “Napalım, sağlık olsun”, “Ay gençlerin işi zor, inşallah bulursun bir şeyler” minvalinde. Daha özgüvenli ve başım dik cevap verseydim de ne değişirdi bilmiyorum.

Bir ofissiz, güvencesiz çalışan olarak eksiklenmeme yol açan koşulların ve çalışma/çalıştığını ispat etme baskısının, dinlenmeme ve kendime zaman ayırmama engel olması bir yana, genel olarak çalışma koşulları öyle zor, çalışma acısı öyle yaman ki ofis çalışanlarının karşısına fazla mesai olarak çıkan şey freelance çalışanları da boş vakit bulamaz hale getiriyor, bir işten diğerine koşarken her şey üst üste geliyor, çalışma saatleri dayanılmaz olacak kadar uzayabiliyor. Peki işler bitirildiyse, teslim edildiyse, iş yoksa? Yine de rahatlayamıyoruz. Güvencesizliğin ve içimizdeki çalışma canavarının baskısıyla yeni işler arıyoruz, oraya buraya yazıyor, başvuruyor, iş peşinde koşuyoruz ya da kaygıdan elimiz kolumuz bağlanıyor. “Ne zaman iş geleceği belli değil, bu sırada bir beş-on gün bir yerlere kaçayım” demek şurda dursun bulunduğu yerdeyken bile zamanını kendince/gönlünce kullanamıyor freelancer. Gelecek kaygısı, bir süre çalışmamanın verebileceği boşluk allak bullak ediyor, (sanki oyuna girmenin tek yolu sadece çalışmakmış, ofis çalışanı olmakmış gibi) neredeyse dışarıda kalmış/bırakılmış, belki yetersiz hissettiriyor. Bütün bu kaygılardan kurtulmuş birisi dahi bazen teknik, ekonomik, fiziksel nedenlerden ötürü planlanmamış boşluğu/çalışma arasını istediği gibi kullanamıyor. Çünkü elbette freelance çalışanlar/ofissizler de hızlı ve yoğun, (çoğu zaman insanüstü) çalışma koşullarından azade değil. Elbette onları da bekleyen takvimler, teslim tarihleri, uzun çalışma saatleri var. Öyle ki bir yerlere gitme planı yaptığında dahi, gelebilecek yeni bir işe ya da tamamladığı önceki bir işten gelebilecek bir geri dönüşe anında cevap verebilmek için çoğu freelancer yolculuğa/tatile bilgisayarıyla çıkıyor (ya da çıkmak zorunda kalıyor/bırakılıyor).

Yazının başındaki mutlu işsize dönecek olursak, bu durumda bırakın mutlu işsizi birçoğumuz için mutlu freelancer olmak, hatta bir parça olsun “free” olmak bile zor gibi görünüyor. Ama yine de bazı aralıklar yaratılamaz mı? Biraz nefes için teneffüsler artırılamaz mı? İlkokuldan bu yana karşımıza çıkan “boş zaman değerlendirme” sorusunu pas geçemez miyiz? Uzun kahvaltılara oturan ofissiz çalışan, suçluluk duyup gece yarılarına kadar çalışmalı mı? Haftanın günlerinin farkında olmamanın, takvimleri unutmanın tadını mı çıkarmalı?

Çok uzun zamandır ve çok sıklıkla bu sorularla boğuşan biri olarak başkalarının da aynı soruları sorduğunu, aynı sorunlara çözüm aradığını görmenin biraz nefes almayı sağladığını söyleyebilirim. Şimdilik, freelance çalışma düzeninin getirdiği mecburi ya da tercihi işsizlik aralarında daha rahat olmaya çalışıyorum. Bu henüz bir girizgah, bir başlangıç. Birbirimizi dinledikçe dinlenmenin, rahatlamanın daha başka imkanlarını bulacağımıza inanıyor, güzel tatiller, boş zamanlar düşlüyorum.

İnternet sitesi https://ofissizler.org
Yazı oluşturuldu 43

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.